Yeniçerileri kaldıran padişah, Osmanlı İmparatorluğu'nun 30. padişahı olan Gazi Sultan II. Mahmud Han'dır. Babası I. Abdülhamid, annesi ise Nakşidil Valide Sultan'dır. Yeniçeri Ordusu'nun tam olarak ne zaman kurulduğu bilinmemektedir. İki farklı görüş vardır, birincisi Orhan Gazi tarafından kurulduğudur; diğer bir görüş ise Sultan I. Murad döneminde, miladi 1361 yılında kurulduğudur. Kurulduğu ilk yıllardan itibaren Osmanlı tarihinde çok önemli bir yer tutmuşlardır. Önceleri devletin gücüne güç katmış, bütün dünyaya nam salmış, düşmanların çok korktukları silahlı bir güç olarak vatan ve millete hizmet etmişlerdir. Fakat zamanla bu yapı bozulmuş, içlerine serseri ve eşkıya tabir edilecek kimseler dolmuş, halktan haraç toplayan, dükkanları yağmalayan, hatta genç kızları zorla kaçırıp alıkoyan, halkı canlarından bezdiren bir yapı haline gelmiştir. Sultan II. Mahmud, 20 Temmuz 1785'te Topkapı Sarayı'nda dünyaya gelmiştir. Tahta çıkması oldukça sancılı olmuştur. Tahtta kaldığı 31 yıllık süre zarfında, Osmanlı tarihinin siyasi açısından en buhranlı dönemlerinden birini yaşamaktaydı. İmparatorluğun dağılma sürecini başlatan Sırp ve Yunan isyanları, Rus, İngiliz ve Fransız donanmalarının birleşerek Osmanlı donanmasını yenilgiye uğratmaları, Anadolu'da Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın isyanı ve Kütahya'ya kadar Anadolu'yu ele geçirmesi gibi olaylarla uğraşan devlet yönetimi, bir yandan da artık bozulmuş, görev yapmayan Yeniçerilerle de uğraşıyordu. Osmanlı ordusunun o dönemde 25'e yakın askeri ocağı bulunuyordu; bu ocakların içerisinde en çok sorun çıkaranlar Yeniçerilerdi. Çünkü Yeniçerilerin görevi İstanbul ve Sarayı korumaktı. Yeniçeriler, saray yönetimine bu denli yakın olduklarından, sarayı karıştırmak isteyen devletin içerdeki ve dışardaki güçler hep yeniçerileri kullanmışlardır. Yeniçeriler, kendi isteklerine göre padişahları tahta çıkarır ya da tahttan indirirlerdi. Diledikleri vezirleri öldürürlerdi. Diledikleri kimseyi Paşa yapar, istemediklerini görevden alırlardı. Yeniçerilerin başına buyruk hareketleri halkı çok rahatsız ediyordu. Vaka-i Hayriye Osmanlı ordusunun savaşlarda yenilgilere uğraması, ordunun modernize edilmesini şart koşuyordu. Padişah II. Mahmud, orduyu modernize etmek için, "Eşkinci Ocağı" adı verilen modern yeni bir askeri ordu kurdu. Ordu eğitimlere başladıktan 3 gün sonra, Yeniçeriler ellerinde bulundurdukları bu gücü kaybedeceklerini düşünerek isyana kalkıştılar. Yeniçeri Ocağı dışındaki diğer bütün ocaklar, padişaha bağlı olduklarını belirterek isyana katılmadılar. Sultan II. Mahmud Han, tarihe geçen bir karar alarak Peygamber Sancağı'nın altında isyancıların karşısına ordusuyla geçti. Din büyükleri ve İstanbul halkı padişahın yanında yer aldı. Bugün Aksaray Meydanı olarak bildiğimiz yerde Yeniçerilerin kışlaları vardı; bu Yeniçeri kışlaları top ateşine tutuldu. 6000'den fazla Yeniçeri hayatını kaybetti. 20.000 civarındaki Yeniçeri isyancısı ise teslim oldu. 1826'da Yeniçeri Ocağı resmen kapatıldı. Yeniçerilerin yerine "Muhammed'in Zafer Kazanmış Orduları" anlamına gelen "Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye" adında yeni bir ordu kuruldu. Tarihe Vaka-i Hayriye olarak geçen ve tarihte eşine rastlanmayan bu durum, birçok tarihçinin günümüze kadar yapmalı mıydı, yapmamalı mıydı diye anlamaya çalışıp "Vaka-i Hayriye mi yoksa Vaka-i Şerriye mi" diye tartışmaları hep süregelmiştir. Bundan sonra da hep konuşulmaya devam edilecektir. |
Aliyar
12 Temmuz 2024 CumaYeniçerilerin halktan haraç topladığı, dükkanları yağmaladığı ve genç kızları zorla kaçırıp alıkoyduğu bir dönemde yaşamak nasıl bir his olabilir? Sultan II. Mahmud'un böyle bir yapıyı ortadan kaldırma kararı alması sizce de cesurca değil mi?
Cevap yazAdmin
12 Temmuz 2024 CumaAliyar, Yeniçerilerin halktan haraç topladığı, dükkânları yağmaladığı ve genç kızları zorla kaçırıp alıkoyduğu bir dönemde yaşamak gerçekten korkunç bir his olmalı. İnsanların sürekli bir tehdit altında yaşaması, günlük hayatlarını bile rahatça sürdürememeleri çok zor. Sultan II. Mahmud'un böyle bir yapıyı ortadan kaldırma kararı gerçekten cesurca. Bu karar, hem halkın güvenliğini sağlamak hem de devlet otoritesini yeniden tesis etmek açısından büyük bir önem taşıyor. Sultan II. Mahmud'un bu adımı, Osmanlı İmparatorluğu'nun modernleşme ve reform sürecinde önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir.