Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Fetihler
22 Haziran 2024

Kanunî Sultan Süleyman Dönemi Fetihler


Osmanlı-Macar İlişkileri ve Belgrad'ın Fethi

Osmanlılar'ın Rumeli'ye ayak bastıkları günden itibaren bir buçuk asır boyunca karşılarında ya hasım ya da yardımcı olarak Macarları gördükleri bilinmektedir. Bu nedenle Türkler'in Macarlara, Macarların da Türklere karşı olan düşmanlıkları, Macaristan'ın zaptına kadar devam etmiştir. Belgrad ve birkaç kalenin Osmanlılar tarafından alınması, Macarlar için büyük bir darbe olmuştur. Gerçekten de Belgrad'ın zaptı, Avrupa fetihlerine yol açan önemli bir âmil olmuştur. Nitekim Belgrad'ın alınmasından sonra Macaristan, Hırvatistan, Transilvanya ve Dalmaçya gibi yerler, daha rahat ve güvenli bir şekilde Osmanlı akınlarına hedef olmuştur. Bu arada Gazi Hüsrev, Sinan ve Bâli Beyler'in akınları Mohaç savaşına kadar devam edecektir.

Mohaç Meydan Muharebesi ve Macaristan Seferi

Macarların, Eflak işlerine karışmaları, Osmanlılar aleyhine Boğdan'la ittifak yapmaları, Şarlken'in bir Avrupa İmparatorluğu kurma tehlikesi ve Safevîler'le anlaşma yapması gibi hadiseler üzerine Üngürüs seferine karar verilir. Mohaç Meydan Muharebesi, Belgrad'ın fethi, Osmanlılar'ın tabii yayılma sahası olarak gördükleri Orta Avrupa üzerine yürümek yolunda önemli bir adım olmuştur. Bu arada hudut bölgelerinde de bazı karışıklıklar çıkmış, Tuna boylarında Macarlarla küçük çaplı çarpışmalar olmuştur. Kanunî'nin sefere karar vermesi, Papalık, Macaristan ve Lehistan münasebetlerinin neticesi olarak ortaya çıkan birçok âmile dayanmakta ise de Fransızlar'ın da önemli sayılabilecek bir rol oynadıkları belirtilmektedir.

Kanunî Sultan Süleyman'ın saltanat yıllarının başında Fransa ile Almanya birbirlerine karşı hasım duruma geldikleri gibi birbirleriyle mücadeleye de başlamışlardı. Fransa Kralı I. François'nın, Alman imparatorluk seçiminde Şarlken (Charles Quint)'e rakip olarak adaylığını koymuş olması, iki devletin şiddetli bir mücadeleye girmesine sebep olmuştur. I. François'nın, 1519'da imparator seçilen Habsburg hanedanına mensup Şarlken ile yaptığı mücadelede esir düşmesi üzerine, I. François'nın annesi ve saltanat naibesi Angouleme dükesi Louise de Savoie, Kanunî Sultan Süleyman'a bir mektup göndererek kendisinden yardım talebinde bulunmuş, Padişah da Macaristan üzerine yürümek suretiyle fiilî bir yardımda bulunacağını va'd etmiştir. Kanunî, Şarlken'in kurmak istediği Avrupa İmparatorluğu'nu, Osmanlılar için büyük bir tehlike olarak görüyordu. Bu tehlike sadece Batı'dan değil, 1524 Mayıs'ı sonlarında vefat etmiş olan Şah İsmail'in yerine geçen Tahmasb vesilesiyle Doğu'dan da kendini gösteriyordu. Zira Şarlken ile Tahmasb, Osmanlıların aleyhindeki bir ittifak içindeydiler. İran, Çaldıran'ı bir türlü unutmamıştı. Buna rağmen tek başına Osmanlılar'la başa çıkmaları da mümkün görünmüyordu. Bu sebeple Avrupa'nın en büyük gücü haline gelmiş ve bütün bir Batı tarafından desteklenen yeni İmparator Şarlken ile Osmanlılar aleyhine bir ittifak kurma gayretinde idi. Hem İran'ın hedeflerini hem de Şarlken'in kendisine karşı meydana süreceği büyük kuvvetin farkında olan Kanunî, bu sebeple Fransa'yı himaye etmek istiyordu. Böylece Batı'yı siyaseten bölmeyi hedefliyordu.

Macaristan Seferi Hazırlıkları

Öyle anlaşılıyor ki, bu sıralarda Macaristan'ın iç durumu da pek iyi değildi. Macar Kralı'nın kötü yönetimi devam ettiğinden, Erdel Beyi Zapolyai hem krala hem de krallık üzerindeki Habsburg nüfuzuna karşı çıkıyordu. Kötü bir yönetimin altında âdeta ezilen Macar köylüleri, memnuniyetsizliklerini belirtmek gayesiyle Protestanlık hareketlerine katıldıkları gibi, paralarını alamayan birçok Macar askeri de Osmanlı Akıncı Beyi Bali Bey'e sığınıyordu. Kanunî'nin gerek akıncı gerekse diğer kaynaklardan istihbarat ettiği bu durum, onun sefer kararını çabuklaştırmıştır. Ayrıca Macaristan'ın ele geçirilmesi ile Osmanlılar, Habsburglarla aralarındaki engeli kaldırmış olacaklar ve böylece Viyana kapılarına varılması için büyük bir mania aşılmış bulunacaktı.

Macaristan seferinin hazırlıkları tamamlandığında Kanunî, bir yıl önce vefat etmiş olan Şeyhülislâm Zenbilli Ali Cemali Efendi'nin yerine, Osmanlı dünyasında hukuk, edebiyat, dil ve tarih alanlarında haklı bir şöhrete sahip olan Kemal Paşazâde'yi tayin ederken, kendisinin bulunamayacağı sırada Pâyitaht (Başkent) in idaresi için de Mısır'ın eski valisi olan Kasım Paşa'yı Kaymakam (Kaim-i makam) olarak görevlendirir.

Kanunî'nin Sefer Hazırlıkları ve İstanbul'dan Hareketi

Sefer hazırlıklarını tamamlayan Padişah, 11 Receb 932 (23 Nisan 1526)'de yüz bin kişilik bir ordu ile yeni dökülmüş ve Avrupa'nın hayalinden geçiremeyeceği derecede mükemmel 300 top ile İstanbul'dan hareket eder. Bu üçüncü "Sefer-i Hümâyunu"na çıkmadan önce hükümdar, Eyyub Sultan, Ebu'l-Vefa ile babası Yavuz, dedesi II. Bayezid ve Fatih'in türbelerini ziyaret ederek dua eder. Bütün bu mekânlarda, Allah'ın kendisine yardım etmesini diler.

Gerçekten İslâmî anlayışa göre savaşın gerçek mahiyeti, körü körüne bir kırma ve kırılma hâdisesi değildir. O, prensipler adına yapılan bir cihaddır. Cihad için de her şeyden evvel ordulara mânevî güç gerektir. İşte Kanunî de Mohaç Meydan Muharebesi'ne girişmeden evvel gözlerinden yaşlar akıtıp, yüzünü yerlere sürerek mânevî kuvvetlerden istimdad ediyordu. Öyle ki, önüne düştüğü orduları, gittikleri yerlere tevhidi de beraber taşıyacakları için devleti dinin, dini de devletin yardımcısı ve tamamlayıcısı görerek, ecdadı gibi maddî kuvvetlerinin ikmali kadar, mânevî kuvvetlerinin yardımını da ihmal etmiyordu.

23 Nisan'da İstanbul'dan hareket edip Halkalı Pınar denen menzile varan ordunun, büyük bir düzen ve disiplin içinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Zira Kanunî'nin emrine göre ekilmiş tarlalara girmek, hayvan otlatmak ve toprak sahiplerinin hayvanlarını almak, ölüm cezasını gerektiriyordu. Padişahın emri hilafına hareket eden birkaç kişinin ya başı kesildi veya asıldılar. Hammer'in ifadesine göre, Padişahın emrine uymayan birkaç kadı bile cezanın şiddetinden kurtulamadı. Padişahın, reâyâsının menfaatlerini korumak ve onlara her ne şekilde olursa olsun bir zararın gelmemesi için gösterdiği bu çaba, onun tebeasını ne kadar düşündüğünün bir işaretidir. İyi bir Müslüman hükümdar olan Kanunî'nin anlayışına göre, kendisinin idare ettiği halkından yine kendisi sorumludur. Gerek Kur'an-ı Kerim gerekse Hz. Peygamber'in hadislerinde bu konuda pek çok emir bulunmaktadır. Bütün bunları bilen Padişah, elbette ki bu emirlere riayet etmekle kendini vazifeli biliyordu. İşte bunun içindir ki o, halkının malına en ufak bir zararın gelmesini istemiyordu. Harp içinde dahi olsa, böyle bir zarara tahammül edemeyen hükümdar, aksine davranışların, en büyük ceza olan idamla sonuçlanacağını ilan etmekten çekinmiyordu. Onun, kanunsuz davranışları affetmeyişi, orduda büyük bir disiplinin meydana gelmesine sebep olmuştu. Gerçi bu disiplin sadece Kanunî döneminde değil hem daha önce hem de daha sonra vardı. Zira bütün Osmanlı hükümdarları, yönetme bakımından kendilerini Allah'a karşı sorumlu tutuyorlardı. Bu sorumluluk anlayışı onlarda, başka dinden olan hükümdarlara benzemeyen hasletler meydana getirmişti. Bunun içindir ki Kanunî dönemi Osmanlı dünyasının sosyal hayatı ile ordusundan da bahseden ve Osmanlı ülkesinde senelerce kalmış olan Avusturya elçisi Busbecq, kendi arzusu üzerine üç aya yakın bir süre karargâha yakın bir köyde kalarak Müslüman Türk ordusunu yakından görmek ve takip etmek fırsatını bulduktan sonra görgü ve müşahedelerine dayanarak aşağıda özetleyeceğimiz şu bilgileri verir.

"Yanımda bir iki arkadaş olduğu halde kendimi belli etmeden her tarafta dolaştım. Dikkatimi çeken ilk nokta, muhtelif teşkilâtlara mensup askerlerin kendi karargahlarından dışarıya çıkmamaları oldu. Bizim karargahlarımızda meydana gelen olayları bilenler, buna inanmakta zorluk çekerler. Fakat hakikat şu ki, her tarafta tam bir sükûnet hüküm sürüyordu. Asla kavga ve münakaşaya rastlanmıyor, herhangi bir cebir ve şiddet hareketi görülmüyordu. Sarhoşluk, öfke veya hiddetten ileri gelen yüksek sesler bile yoktu. Bundan başka her taraf öylesine temizdi ki ne süprüntü ne gübre yığınları ne de göze ve buruna fena gelen bir şeye tesadüf imkânı vardı."

Busbecq, Müslüman-Türk dünyasına diş bilediği halde şu ifadeleri kullanmaktan da kendini alamaz. "Şimdi benimle beraber geliniz ve sarıklı başlardan meydana gelen bu büyük kalabalığa gözlerinizi çeviriniz. Türlü türlü, rengârenk parlak elbiseler. Her tarafta altın, gümüş, lâl, ipek ve atlas pırıltısı. Bu manzarayı dil ile anlatmak imkân dışı bir iş. Yalnız şunu söyleyelim ki, gözlerim şimdiye kadar bundan güzel bir manzara görmemiştir. Mâmafih, bütün bu servet ve ihtişam içinde yine de büyük bir sadelik ve iktisat göze çarpıyor. Herkesin elbisesi ve mevkii ne olursa olsun, aynı biçimde. Lüzumsuz işlemeler ve kenar süsleri yok. Halbuki bizde bu âdettir. Pek çok masrafa mal olur ve üç günde de bozulup gider."

Elçi bunları anlattıktan sonra, kumar ve sarhoşluk bilmeyen askerin çalgı ve türkülerle eğlendiğine, çağırıp söyledikleri havaların da gazâ ve şehâdet temlerini işleyen hamâset destanları bulunduğuna işaret ettikten sonra, ordunun, hayvanî gıdalardan ziyade nebati, basit ve sıhhi gıdalarla beslendiğini, Ramazan ayını karşılamak için ise mutad yiyeceklerini daha da sadeleştirdiklerini, fakat Ramazan arefesinde yalnız yiyip içmede değil, haram ve yasak zevklere karşı da olduğundan daha çekingen davranarak oruca kendilerini hazırladıklarını söyler. O, Hristiyanların perhize girmeden önce sanki bu imsakin acısını peşin olarak çıkarmak ister gibi, kendilerini çılgınca eğlenceye, dans ve sarhoşluğa verdiklerini, senenin bu günlerinde memleketlerini ziyaret eden yabancıların, Hristiyanların çıldırmış olduklarını söylemelerine şaşılmaması gerektiğini uzun uzun anlatıp, sonunda Türkler'de üstünlüğün ve başarının sırrına temas ederek: "Türkler'de şeref ve makam, idarî mevkiler, sadece liyakat ve bilginin mükâfatıdır. Tembel ve ağır olanlar, hiçbir zaman yükselemezler. İşte Türkler'in, her neye teşebbüs ederlerse muvaffak olmaları, hâkim bir ırk haline gelmeleri ve her gün devletlerinin hudutlarını biraz daha genişletmelerinin hikmetini liyakat, kabiliyet ve çalışkanlığa verdikleri bu ehemmiyette aramalıdır."

"Bizim askerî sistemimizle Türk sistemini karşılaştırınca geleceğin bize neler hazırladığını düşünüp korkudan titriyorum. Karşılaşan iki ordudan biri galip gelecek -ki bu herhalde Türk ordusu olacak- diğeri ise mahv olacaktır. Çünkü Türk ordusu sırtını kuvvetli bir imparatorluğun geniş kaynaklarına dayamış, zinde, tecrübeli ve sarsılmamış bir kuvvet. Askerleri zafere alışmış, zor şartlara dayanma kabiliyetine sahip, intizam ve disipline riayetkâr, uyanık ve kanaat ehlidirler. Bizimkilerde ise umumi bir fakirliğe mukabil hususi israf, yıpranmış kuvvet, mâneviyat bozukluğu, tahammül yokluğu ve idmansızlık var. Şerkeş askerler, aza kanaat etmeyen subaylar. Disiplin kavramıyla alay ederiz. Başıboşluk, sarhoşluk, şerkeşlik ve zevke düşkünlük bizde alabildiğine vardır. Bu durumda neticenin ne olacağı gün gibi âşikârdır. Herhalde şimdilik İran lehimize bir durum yaratmakla beraber, Türkler İran'la bir anlaşmaya vardıkları zaman onlardan ve diğer Şark devletlerinden de yardım görerek bütün güçleriyle boğazımıza sarılacaklardır. Bu büyük tehlikeye karşı ne kadar gevşek ve hazırlıksız olduğumuzu düşünd

Sizden Gelen Sorular / Yorumlar

İlk soruyu siz sormak istermisiniz?

Soru Sor / Yorum Yap

şifre

Çok Okunanlar

Popüler İçerikler

İlginizi Çekebilir

Orhan Gazi Hayatı

Orhan Gazi Hayatı

Haber Bülteni

Popüler İçerik

Sultan Murat Hayatı ve Ölümü

Sultan Murat Hayatı ve Ölümü

2. Abdülhamit Dönemi ve Hayatı

2. Abdülhamit Dönemi ve Hayatı

Sultan Selim Hayatı ve Ölümü

Sultan Selim Hayatı ve Ölümü

Osmanlı Bayrağı Anlam ve Özellikleri

Osmanlı Bayrağı Anlam ve Özellikleri

İlk Osmanlı Medresesi

İlk Osmanlı Medresesi

Güncel

İkinci Kosova Savaşı ve Sonuçları

İkinci Kosova Savaşı ve Sonuçları

Güncel

Osmanlı Toplum Yapısı Nasıldı?

Osmanlı Toplum Yapısı Nasıldı?

Güncel

Tanzimat Fermanı ve Sonuçları

Tanzimat Fermanı ve Sonuçları

1. Selim Dönemi Yenilikleri

1. Selim Dönemi Yenilikleri

Osmanlı Ailesi

Osmanlı Ailesi

Osmanlı Padişahları Dönemleri ve Hayatları

Osmanlı Padişahları Dönemleri ve Hayatları

3. Mustafa 3 Mustafa Dönemi ve Savaşları

3. Mustafa 3 Mustafa Dönemi ve Savaşları

3. Selim Dönemi ve Savaşları

3. Selim Dönemi ve Savaşları

Pargalı İbrahim Hayatı ve Dönemi

Pargalı İbrahim Hayatı ve Dönemi

4. Murat Dönemi Yenilikleri

4. Murat Dönemi Yenilikleri

Balkanlardaki Fetihler Hangileridir?

Balkanlardaki Fetihler Hangileridir?

2. Mustafa Dönemi ve Savaşları

2. Mustafa Dönemi ve Savaşları

Osmanlı Rus Savaşı

Osmanlı Rus Savaşı

Halime Sultan. Hayatı ve Ölümü

Halime Sultan. Hayatı ve Ölümü

Mihrimah Sultan Hayatı ve Ölümü

Mihrimah Sultan Hayatı ve Ölümü

Osmanlıda Vakıf Nasıl İşletilirdi?

Osmanlıda Vakıf Nasıl İşletilirdi?

Osmanlıda Hoşgörü ve Medeniyet

Osmanlıda Hoşgörü ve Medeniyet

Osmanlı Devleti Yükselme Dönemi

Osmanlı Devleti Yükselme Dönemi

Osmanlı Padişahları Soy Ağacı

Osmanlı Padişahları Soy Ağacı

Osmanlıda Hukuk Sistemi ve İşleyişi

Osmanlıda Hukuk Sistemi ve İşleyişi

Osmanlı Ordusu Özellikleri ve Savaşları

Osmanlı Ordusu Özellikleri ve Savaşları

Osmanlı Alfabesi Yazılışı ve Okunuşu

Osmanlı Alfabesi Yazılışı ve Okunuşu

Adile Sultan Kasrı Hayatı ve Ölümü

Adile Sultan Kasrı Hayatı ve Ölümü

4. Mustafa Dönemi ve Tarihi

4. Mustafa Dönemi ve Tarihi

Osmanlı Edebiyatı

Osmanlı Edebiyatı

Fatih Sultan Mehmed Dönemi Yenilikler

Fatih Sultan Mehmed Dönemi Yenilikler

Ertuğrul Gazi Hayatı ve Dönemi

Ertuğrul Gazi Hayatı ve Dönemi

Osmanlı Devletini Kim Kurdu?

Osmanlı Devletini Kim Kurdu?

Osmanlı İran İlişkileri Nasıldı?

Osmanlı İran İlişkileri Nasıldı?

Abdülaziz Dönemi ve Hayatı

Abdülaziz Dönemi ve Hayatı