I. Abdülhamid'in Hayatı ve Dönemi III. Ahmed'in Râbi'a Şermî Kadın'dan 1725 yılında dünyaya gelen I. Abdülhamid, günümüze kadar Osmanlı soyunu devam ettiren bir padişah olarak Ocak 1774'te Osmanlı tahtına oturdu. Yaratılışı itibariyle saf, halka karşı merhametli, kerametleri halk arasında yayılacak kadar mütedeyyin ve devlet işleriyle de yakından ilgilenen bir padişahtır. Hayatı boyunca dirayetli sadrazamları ve devlet ricâlini işbaşına getirerek, Osmanlı Devleti'nin muhtaç olduğu ıslahatları yapmaya uğraşmıştır. Sadrazam Koca Yusuf Paşa'nın 1788'de Avusturya İmparatoru II. Josef'i mağlup etmesi üzerine Gâzi unvanını kullanmaya başlamıştır. Tahta Çıkış ve İlk Zorluklar Tahta çıktığında bütün cephelerde Osmanlı kuvvetleri büyük sıkıntılarla karşı karşıyaydı. Ruslar, Şumnu'daki Osmanlı ordugâhına kadar gelmişler; Ruscuk ile Silistre'yi muhasara etmişlerdi. Bu kritik günlerde, Rusya içindeki karışıklıkların da yardımıyla, 1774 baharında Tuna yakınlarındaki Küçük Kaynarca Kasabasında sulh müzakereleri başladı. Rusya’yı Prens Renin ve Mareşal Romanzov, Osmanlı'yı ise sadaret kethüdası Resmî Ahmed Efendi ile Reisülküttâb İbrahim Münîb Efendi temsil ediyordu. 28 madde ve 2 ilaveden meydana gelen ve Osmanlı Devleti'ni dünyada dördüncü devlet haline getiren muâhede 17 Temmuz 1774 tarihinde imzalandı. Avusturyalılar da kendilerine pay çıkarmak için Boğdan'ın kuzeyindeki Bukovina'yı işgal ettiler ve 1775 yılında yapılan bir antlaşma ile bu da kabul edildi. 1683 Viyana Bozgunundan sonra, Müslüman Türklerin karşı karşıya kaldıkları en büyük hezimetti. İran ile Savaş ve İç Karışıklıklar Tahta geçtikten 6 ay sonra Kaynarca Muâhedesini imzalayan Padişah, birkaç ay sonra da İran ile yüz yüze geldi. Kaçarlar'ın rakibi olan Kerim Han Zend, 1775'te Basra'yı muhasara altına alınca, Mayıs 1776'da İran'a harp ilan edildi. 1776'da İranlıların eline geçen Basra, ancak üç yıl sonra geri alınabildi. Bu arada iç karışıklıklar da devam ediyordu. Ağustos 1774'te Kaynarca Muâhedesinin üzüntüsüyle vefat eden Sadrazam Muhsin-zâde Mehmed Paşa'nın yerine gelen sadrazamlar bir türlü dikiş tutturamıyorlardı. Kırım'ın Kaybı ve Yeni Antlaşmalar Kırımlılar Osmanlı Devleti'ne yaptıkları ihanetin cezasını çekiyorlardı; zira Ruslar söz vermelerine rağmen askerlerini Kırım'dan çekmemişlerdi. Osmanlı taraftarı IV. Devlet Giray'ın yerine Rus hayranı Şahin Giray Kırım tahtına oturmuştu (1775). Kırım'daki bu keşmekeşi kabul etmeyen Osmanlı Devleti harbe karar verince, Fransa'nın araya girmesiyle, Rusya ile Aynalıkavak'ta yeni bir antlaşma imzalandı (Mart 1779). Antlaşma Osmanlı Devleti'nin aleyhine işledi ve neticede Rus hayranı Şahin Giray Kırım tahtına oturdu. Bu akılsız Han, her türlü gayr-i meşru işlere dalarak ve Çariçe'nin imkânlarını kullanarak, mürted diyecek kadar hakaret ettiği Osmanlılardan intikam alıyordu. 1782'de kahraman Kırım halkı bu haine karşı ayaklandı ve II. Bahadır Giray'ı tahta oturttu ise de bu da devam etmedi. Şahin Giray'ın gafleti ile Rusya tekrar Kırım'a girdi. Çariçe'nin Temmuz 1783 tarihli fermanıyla Kırım Rusya'nın bir eyaleti oldu ve artık Kırım Müslümanların değil Ortodoks Rusların hâkimiyetine girdi. Artık saltanat merkezi olan Bahçesaray, Rus vilayet merkezi olan Akmescid'e taşınıyordu. Maalesef, Kırımlılar, üç asır boyunca hâkimiyetlerine karışmayan Osmanlı Devleti yerine, tamamen Müslüman olan Kırım'ı Ruslaştıran ve burayı ikinci bir Endülüs yapan Ruslarla baş başa kaldılar. Binlerce Müslüman öldürüldü. Osmanlı Devleti'nin Kırım'daki hâkimiyeti 310 yıl devam etmişti. Osmanlı Devleti, 8 Ocak 1784 tarihli Antlaşmayla Kırım'ın Rusya'ya ilhakını kabul etti. Rusya ile Yeniden Savaş ve Son Yılları Çariçe 1787'de 60.000 askeriyle Kırım'a geldi ve zaferini kutladı; bundan rahatsız olan Osmanlı Devleti Ağustos 1787 tarihinde yeniden harp ilan etti. 1768-1774 tarihleri arasında devam eden Osmanlı-Rus Harbi, Polonya'nın istiklâli için yapılmış göründüğünden millete mal edilememişti. Ancak bu yeni harp Müslüman Kırım'ı kurtarmak içindi ve herkes Ruslara diş biliyordu. Şubat 1788'de Avusturya da Osmanlıya karşı harp ilan etti. Sadrazam Koca Yusuf Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri, Eylül 1788'de II. Joseph komutasındaki Alman ordusunu bozdu ve Osmanlı ordusu Avusturya'yı bertaraf ederek Ruslarla baş başa kaldı. Aralık 1788'de Özi Kalesini alarak burada Müslüman katliamı yapan Rus ordusu, bununla da yetinmeyerek Podolya'nın merkezi olan Hotin'i de teslim aldı. Hotin ve Özi'deki Müslüman katliamları, Osmanlı Padişahı'nın kederinden dolayı beyin kanaması geçirerek vefât etmesine sebep oldu (7 Nisan 1789). Cenazesi, Bahçekapıdaki İmâretinin yani şimdiki 4. Vakıf Han'ın karşısındaki türbesine defn edildi. Kişisel Hayatı ve Ailesi Sultân I. Abdülhamid'in Hotin ve Özi'nin düşmesi münasebetiyle bizzat kaleme aldığı hatt-ı hümâyûn insanı ağlatacak kadar manalıdır: "Özi'nin düştüğü takriri âlimallah beni yeniden kederlendirdi; bu kadar Müslüman erkek, kadın, küçük ve büyüğün kâfir elinde kalması beni mahzun eyledi. Yârab! Sen Mâlik'ül-mülksün. Senden niyazım, ölmeden bu beldeleri tekrar Müslümanların eline geçtiğini bana göster." Zevceleri: Kadın Efendileri
Çocukları
|
Nazar
09 Ağustos 2024 CumaI. Abdülhamid'in hayatı ve dönemi hakkında bilgi edinirken, Osmanlı Devleti'nin yaşadığı zorluklar ve padişahın bu süreçteki tutumu dikkatimi çekti. Tahta çıkmadan önceki büyük sıkıntılarla, özellikle Rusya ile yaşanan savaşlar ve iç karışıklıklar, onun liderliğinde nasıl bir mücadele verildiğini ortaya koyuyor. Kaynarca Antlaşması'nın ardından yaşanan gelişmeler, Osmanlı'nın güç kaybının sinyallerini verirken, Kırım'daki durumu daha da zorlaştırması ilginç değil mi? Kırım'ın Rusya'ya ilhakı, sadece coğrafi bir kayıp değil, aynı zamanda büyük bir kültürel ve sosyal dönüşümün de başlangıcı olarak değerlendirilebilir. Padişahın, Hotin ve Özi'nin düşüşü üzerine yazdığı hüzünlü hatıra, bir liderin sorumluluk ve duyarlılığını ne denli derin hissettiğini gösteriyor. Bütün bu olaylar, Osmanlı'nın son dönemindeki karmaşık durumu ve Abdülhamid'in bu süreçteki rolünü anlamak açısından oldukça önemli. Sizce, bu dönemin en belirleyici olaylarından hangisi padişahın liderliğini ve Osmanlı'nın geleceğini en çok etkilemiştir?
Cevap yazAdmin
09 Ağustos 2024 CumaMerhaba Nazar,
I. Abdülhamid'in döneminde Osmanlı Devleti ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmış ve bu durum padişahın liderlik yeteneklerini önemli ölçüde şekillendirmiştir. Özellikle Rusya ile yaşanan savaşlar ve iç karışıklıklar, devletin geleceği açısından kritik bir öneme sahiptir. Kaynarca Antlaşması'nın ardından Osmanlı'nın yaşadığı güç kaybı, sadece askeri değil, aynı zamanda siyasi ve sosyal dengeleri de etkilemiştir.
Kırım'ın Rusya'ya ilhakı, Osmanlı'nın coğrafi ve stratejik olarak kaybettiği bir bölge olmasının ötesinde, kültürel ve sosyal dinamiklerin de değişmesine yol açmıştır. Abdülhamid'in Hotin ve Özi'nin düşüşü üzerine yazdığı hatıra, onun sorumluluk bilincini ve devletine olan bağlılığını açıkça ortaya koymaktadır. Bu dönemde, padişahın liderliği ve aldığı kararlar, Osmanlı'nın gelecekteki yönelimleri üzerinde belirleyici bir etki yaratmıştır.
Bütün bu olaylar, Abdülhamid'in liderliğinin ne denli kritik olduğunu göstermektedir. Eğer bir olay seçmek gerekirse, Kırım'ın ilhakını en belirleyici olay olarak değerlendirebiliriz. Bu durum, Osmanlı'nın uluslararası alandaki itibarını sarsmış ve iç dinamiklerini de derinden etkilemiştir. Sonuç olarak, Abdülhamid'in liderlik tarzı ve bu tür olaylarla başa çıkma şekli, Osmanlı Devleti'nin geleceğinde önemli bir rol oynamıştır.
Saygılarımla,