{ "title": "Osmanlıda Hukuk", "image": "https://www.osmanlipadisahlari.gen.tr/images/osmanlida-hukuk.jpg", "date": "19.01.2024 19:45:38", "author": "Tuhfe", "article": [ { "article": "Osmanlıda hukuk, Osmanlı devletindeki hukuki yapıdır. Hukuk sistemi çok kültürlülüğe bağlı olarak, buna uygun yargılama usulüyle belirgindir. Bu dönemdeki hukuki anlayış şer'i ve örfi olarak incelenir. Osmanlılar birçok hukuk düzenini sentezleyerek, Osmanlı hukukunu meydana getirmiştir. Genellikle laik bir düzene sahip olan kanun, dini hukukla yani şeriatla birlikte yürütülürdür. Yerel özellikler dikkate alınarak, bazı durumlarda esneklik sağlanmıştı. Sivil düzenin korunmasında ve toprakların idaresinde yerel idarenin hakları vardı. İmparatorluk içindeki farklı unsurların adalet anlayışına hitap ediliyordu. Devlet bünyesindeki yeni kültürlere uyumlu kanunlar vardı. Batıya uygun olan ilk medeni hukuk Mecelle kanunuyla gelmiştir. 1839 yılındaki Tanzimat Fermanıyla vatandaşların temel hakları güvenceye alınmıştır. 1856 yılında Islahat Fermanıyla karma mahkemeler kurulmuştur. Divan-ı Ahkam-ı Adliye adındaki yüksek mahkeme Abdülaziz döneminde kurulmuştur. 1878 yılında Mekteb-i Hukuk-i Şahane adlı mekteple hukuk alanında Uzman yetiştirilmiştir.

Osmanlı döneminde hukuk sistemi

Şer'i hukuk: Tanzimat döneminde kadar şer'i hukuk sistemine dayalı bir hukuk sistemi benimseyen Osmanlılar, diğer İslam devletleri gibi dini temeller üzerinde kanunlarla yönetilmekteydi. Kuranda olan ayetlerden, dini temellerden, Peygamberin sözlerinden çıkarılan Müslümanlık kanunları olan İslam hukuku, sistemin tek denetleyicisi durumundaydı. Kanunlara İslam'a göre düzenlenmekteydi. Kuran, icma, kıyas ve sünnet hukukun kaynağıdır. Ülkede yasama ve din Şeyhülislam'a ait olsa da kendisinin yargılama yetkisi bulunmamaktaydı. Ülkede yasama ve yürütme fetvalarla sağlanırdı. Hukukun temeli Hanefi mezhebine dayanmaktaydı. Kadılar ve kazasker adli işleri yapardı. Şer'i hukukta işleyişi sağlayan kurumların en önemlisi Kazaskerliktir. Yargı sistemi içinde kadıların tayinini ve terfisini yapan kurumda kadıların hepsi buraya bağlıydı. İstanbul kadısı ülkedeki en yüksek rütbeye sahip olan yargıçtı. Sancaklarda, kazalarda ve eyaletlerde kadılar görev yapardı. Devletten maaş almayan kadılar, gördükleri davalardan harç alıp geçimlerini sağlardı. Kadıların verdiği karara karşı, üst mahkemeye yani Divan' Hümayuna gidilebilirdi.

Örfi hukuk: bu hukuk düzeni İslamiyet'ten önce süre gelen kuralların İslam'a aykırı olmayacak şekilde düzenlenerek oluşturulan kurallar bütünüdür. Buradaki kurallar şer'i hukukun dışına çıkamazdı. Padişahın çıkarmış olduğu kanunnameler örfi hukuk düzenine girmektedir. Burada yasama padişaha aittir. Padişahın buyrukları ferman niteliğinde nişancı tarafından yazılırdı. Üzerine padişahın tuğrası işlenerek, bunlara resmiyet kazandırılırdı.

Osmanlı hukukunda mahkemeler

Ülkede adalet işleri cemaat mahkemeleri, şer-i mahkemeler, konsolosluk mahkemeleri ile 19. Yüzyılla birlikte batılı mahkemelerle yürütülmüş. Kadılar mahkemelere bakardı. Mahkeme binası olarak bir kişinin evi, bir cami mekân olarak seçilebilirdi. Kazalarda bir şeriat mahkemesi ve başında bir kadı görevli vardı. Bu süre 19. Yüzyıla kadar devam etti. Buraya kadar mahkemeler belli bir binaya sahip olmadan yapıldı. Kadının kendi konağı bile mahkeme binası olarak kullanıldı. 1837 yılında Şeyhülislam Kapısı olarak anılan et meydanındaki bina mahkeme salonu olarak kullanılmıştır.

Osmanlı hukukunda yargılama

Hukuk düzenine göre mahkeme tek hâkimden oluşmaktaydı. İslam düzeninde kabul edildiği şekilde uygulanıyordu. Yargılamada kadı tek başına görev yapıyordu. Kadının sadece danışma meclisi vardı. Bunlara fikir danışabilirdi. Bu maşveret olarak tanımlanmaktaydı. Kadıda yargılama ve hüküm yetkisi bulunuyordu. Temayüller gereği yargılamada daima bağımsız kişiler vardı. Açık ve net olmayan duruşma şaibeli olarak görülürdü. Davacının farklı bir mezhebe mensup olması halinde buna uygun yargılama yapılabilirdi. Kadının kendi yakınları hakkında hüküm verme yetkisi yoktu. Hasta olması halinde bile davaları görme zorunluluğu vardı. Davalar geceleri ve tatil günlerinde bile görülürdü. Davalarda kadının davayla ilgili olan kişilerle münasebet içinde olamazdı.
" } ] }